Yıllar
yıllar önceydi ve yine bir Ramazan zamanıydı. Sanırım yılbaşı ve Ramazan'ın
denk geldiği yıldı. Arap asıllı diye hatırlıyorum bir köşe yazarının Ramazan yazısının Türkçe çevirisini okumuştum.
Yazıda
önce Noel'in içinin boşaltılıp hediyeye indirgendiğinden bahsedip bizim
çadıra* indirgediğimiz Ramazan'lara sözü getirmişti. Özetle, dini
ritüellerin kapitalizmin para harcatma araçlarından biri olmasından
yakınıyordu. Ramazan ayının yaz aylarına denk gelmesiyle bu tespitin ne
kadar doğru olduuğunu farkkettim. Şöyle ki meydandaki insan selini
camideki saflarda görmek mümkün değil. Ben de dahil hepimiz havanın
büyüsüne kapılmış durumdayız. Uhrevi bir atmosferden çok panayır
tadında, eğlencelik bir iftar ve sahur geçiriyoruz.
Hele iftar ve sahur
menülerindeki israf had safhada. Hem fiyat yönünden hem de yiyemediğimiz ve maalesef çöpe atılan yemekler yönünden.
Mükellef sofralar kuruyoruz!!! Açın halini anlamak için!!!
"Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah
israf edenleri sevmez."
(A'raf Sûresi, 31. Ayet)
ayeti geliyor aklımıza ama bir anlık sonra tekrar kaldığımız yerden devam ediyoruz, aç ile hemhal olmaya (!)
Velhasıl hiç yapılmaması gereken ayda hiç yapılmadığı kadar israf ediyoruz.
Allah affetsin ve bu çöpe attığımız nimetleri aratmasın. Amin.
Ramazanın hakkını veremeyenlerden biri de benim. Daha fazla ibadet etmemiz gerekirken kalktık mahyaları çektik. Umarım tefekkür yerine geçer :(
Hayırlı Ramazanlar :)
*O zamanlar
günler kısa olduğu için iftara yetişemeyenler için çadırlar kuruluyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder